Neden Anarko Nihilizm?

Uyarı

Bu yazı yalnızca hiçlik içerir, tüm bildiklerinizi reddeder, hayata farklı ve gerçekçi bir bakış açısı getirir ve nihilizmin eyleme geçirilmesinden bahseder. 


Bireysel Aydınlanma Sürecim

Yalan söyleme, yalan söyleyerek kendini kurtaranlar, amaçlarına ulaşanlar ahirette cezalandırılacaklar.
Küfür etme, sana küfür etseler de ahirette elbet cezalandırılacaklar.
Kul hakkına girme, karşındaki senin kul hakkına girdiyse elbet cezasını bulacaktır, aynı şekilde cevap verirsen kul hakkı olur.
İçki içme, evlenmeden ilişkiye girme ve insandan doğasının aksini davranmasını isteyen nice hükümlere uy.
İlk bakışta, güzel görünen hükümler.
Devamında, ilahi güce daima güven ve sığın. Emrettiği ibadetleri yerine getir.
Hakkını mı yiyorlar? Öldürme günah, zarar verme günah, adalete sığın eğer adalet de hakkını yediriyorsa yapacağın bir şey yok, ilahi adalete sığın bu dünyada tecelli etmese bile ahirette elbet cezalarını bulacaklar.
Fiziksel veya ruhsal bir hastalık yüzünden veya maddi zorluklar yüzünden hayatına devam edemiyor musun? Çevrendeki herkes hayatını yaşayabiliyorken senin hayatın yarım mı? Senden kötü durumda olanlara bak ve haline şükret. 5 parmağın 5'i de eşit değil, sen de bununla sınanıyorsun bu dünyayı yaşayamasan da ahiret var.
Dinin hükümlerine uyuyorsun, etrafında doğanın acımasızlığına ve hırslarına kapılan kötü insanlar var ve sen doğaya aykırı bir insansın çünkü dinin her hükmüne uyan, ibadet eden, kirli dünyaya yenilmemiş bir insansın. İçin iyilik ve sevgiyle dolu, herkese yardım ediyor, herkesi seviyor ve onlara tanrıdan bahsedip onları doğru yola sevketmeye çalışıyorsun.
Gelecek planlarını da dinine göre şekillendiriyorsun, kendin için hiçbir şey düşünmüyorsun. İleride insanlığı doğru yola sevketmeyi, dünyadaki ekonomik adaletsizlikleri kaldırmayı amaç ediniyorsun.
Tüm bunlara rağmen çevrendeki herkese göre kötü durumdasın, kusurlu yaratılışından dolayı, insan doğasındaki her şeyin günah olmasından ve senin de bunlara uymandan dolayı, doğanın acımasızlığına karşı doğaya aykırı bir insan olmandan dolayı hayatını yaşayamamışsın. İyi bir insansın ancak insanlar sana karşı hep kötü.
Ve tüm bunlara rağmen, ilahi güce sığınmaya ve ibadet etmeye devam ediyorsun. Çünkü biliyorsun ki bu bir sınav, dünyayı yaşayamasan da ahiret hayatı senin olacak, tanrı seni seviyor.
Ve bir gün, yine kendin gibi saf ve iyilik dolu bir hayalin peşine düşüyorsun. Hayatını yaşayamamış sen, dünyadan tek dileğinin bu olduğunu ve tüm acılarının teselli bulacağını düşünüyorsun.
Ama hayır, sen doğa kanunlarına tamamen aykırı bir insansın, doğaya dair taşıdığın bu saf hayaline doğa kanunları izin veremez.
İlahi emirlere uyarak ve dünyevi isteklerin olmadan süren hayatın boyunca ilk defa dünyevi ancak saf bir hayalin var, bunun için çabalıyorsun ve yine dinin emrettiği şekilde tanrıya sığınıyorsun, ondan yardım diliyorsun, ağlayarak ve içten bir şekilde dua ediyorsun. Dua etmelisin, çünkü tanrı cevapsız bırakmaz.
Ve doğa kanunları tanrının sevgisine galip geliyor.
Hiçbir dünyevi hırs taşımıyorsun, yarım bir hayat yaşıyorsun, dünyadan tek bir dileğin var, çabalıyorsun ancak başaramıyorsun, dua ediyorsun ancak her emrine uyduğun, ol dese oldurabilecek her şeye gücü yeten tanrı kanunlarından taviz vermiyor, çağın getirdiği koşullar altında dahi doğaya ve düzene yenilmeyen hayatını tanrıya adamış dindar ve aciz kulunun tek dünyevi dileği reddediliyor.
Düşünüyorsun, geri çevirdiyse vardır bir bildiği, seni sınıyordur, tanrı cevapsız bırakmaz dediysek cevap vermemesi de bir cevaptır ahirette elbet ödüllendirecektir. Hem bunda da bir hayır vardır diyorsun ancak gördüğün zarardan başka bir şey olmuyor.
Söylediklerine inanmıyorsun, zaten doğduğundan beri bataklığın içindesin, tek dünyevi dileğinin reddedilmesini hazmedemiyorsun.
Artık kırılma noktasındasın.
Zaten bir hiç olarak sürdürdüğün yaşamında artık tamamen dibe vuruyorsun,
Sorgulamaya başlıyorsun
Ve aydınlanma sürecin başlıyor...

Tanrının İstenmeyen Çocukları

Her şey insanların tanrıya ihanetiyle başladı. Tanrı kendi yarattıklarına hakim olamadı ve onları bu bok çukuruna yolladı. İnsanlar artık tanrının istenmeyen çocuklarıydı.
Tanrının bu evreni kendileri için yarattığına, en üstün ve özel varlık olduklarına ve dünyanın evrenin merkezi olduğuna inandılar. Bilim dünyanın evrenin merkezi olmadığını kanıtladı, bu ilk darbe onlara ağır geldi ve buna inanmaları uzun zaman aldı.
Sırf cehenneme gitmemek için tanrıya taptılar onu da yarım yaptılar, ihanet ve nankörlük her daim kanlarında vardı. Aslında tanrıya değil daima güce taptılar.
Çıkarlarını ve hırslarını her şeyden üstün tuttular ve bunun için birbirlerini yok ettiler, en yakın oldukları insanlara bile ihanet ettiler. Dünyanın ve sahip oldukları her şeyin kölesi oldular, sadece birer madde olduklarını ve tek gerçeği, ölüm gerçeğini unuttular.
Sadece kendilerini düşündüler. Kendilerine sıra gelene kadar haksızlık karşısında daima sustular ve görmezden geldiler, çıkarları tehlikeye düşünce seslerini ya çıkardılar ya da anlamsız korkularından sustular.
Doğayı sevdiklerini iddia ettiler ancak doğadan daima kaçtılar, betonların arkasına sığınarak kendilerini doğadan soyutladılar.
Yetmedi, doğaya ve doğanın dengesini sağlamakla yükümlü diğer canlılara zarar verdiler, yok ettiler.
Bilim onlarla ortak bir atadan evrimleşerek oluştuğuklarını kanıtladı, reddettiler. Evrim hakkında tek bir şey öğrendiler onu da yanlış öğrendiler. Biz üstün canlıyız maymundan gelmedik dediler. Halbuki maymunlarla akraba olmayı haketmeyen birileri varsa onlar da kendileriydiler.

Düşünün şimdi, sizler gerçekten üstün ve özel canlılar mısınız? Birbirinizden veya diğer canlılardan gerçekten üstün müsünüz? Gücünüz ve sahip olduklarınız kadar mısınız yoksa sadece çürüyüp gidecek birer madde misiniz?

Tanrının bizden hoşlanmadığı olasılığını da düşünmeliyiz. Eğer gerçekten bir tanrı var ise, ve gerçekten isyan ettiğimiz için buradaysak, muhtemelen bizden nefret ediyor ve dünyaya gönderilme amacımız da tanrının yarattığı varlıkları yine kendi iradeleriyle yok etmek istemesidir, ikinci bir şans vermek değil.  Eğer gerçekten tanrı var ise dünyaya müdahale etmiyor, insanlık doğayı, kurduğu medeniyeti ve kendini yok etme yolunda ilerliyor.

İnsanlar egolarını tatmin etmek adına dünyada insanlığı kollayan, onları dinleyen ve isteklerini kabul eden, onlara ölümsüzlük ve ebedi cennet vaadeden ilahi bir güce inanıyor, onunla konuştuklarını ve vahiy aldıklarını söyleyip onun adına kitaplar yazıyorlar. Her kitabın tanrısı, o kitaba iman etmeyen diğer dinlerin düşmanı oluyor ve yalnızca o dine mensup insanları cennetine alıyor, yalnızca onları koruyor ve kolluyor. Kısacası her farklı din, tanrıyı kendi tekeline alıyor ve onu insanlaştırıyor. Gerçek şu ki, bir tanrı var ise dünyaya asla müdahale etmiyor, din veya elçi göndermiyor.

Tanrı var ise bile öldü. Doğaya, düzene ve bunların yarattığı hırslarına ve egolarına yenilen insanlık onu yozlaştırdı, öldürdü, kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde onu kullandı. Yarattığı bu doğa, elbette onun sonunu getirecekti ve öyle oldu. Ve insanlık, kendi kurduğu medeniyeti yok etme yolunda da emin adımlarla ilerliyor.

Bu kirli dünyada huzur bulamayan, huzurun ne olduğunu bilmeyen insanlar cenneti nasıl kavrayarak bunun için mücadele edecekler? Cehennem ise dünyanın ta kendisidir, insanlık için dünyadan daha büyük bir cehennem yoktur.


Doğa, Düzen, Kurallar ve Her Şeyin Anlamsızlığı

Daha fazla mal, mülk, para,
Daha fazla güç,
Daha yüksek mevki...

Tüm bunlar insan egolarına hitap eden özel ve güçlü olma kaygısına dayalı, doğa ve düzenin dayatmaları. Aslında insanların güç, para, mevki hırslarının, egolarının asıl sebebi doğa kanunları ve düzendir. Şartlı refleks, her insan doğa kanunlarının ve düzenin kurallarının dayattığı bu anlamsız amaçları kendine anlam olarak kabul eder.

Doğa kanunlarına göre yaşam bir mücadeledir, büyük balık küçük balığı yutar, güçlü olmayanlar yaşayamazlar, bu mücadelede herkesten güçlü ol, yaşayan herkesle mücadele et. Düzene göre ise çalış hayatını kurtar, para kazan, yuva kur, dünya cehennemine bir çocuk daha getir, reklamlarda gördüğün yeni çıkan ürünleri al, özel ol, daha fazla kazan, daha fazla güç sahibi ol, daha fazla yüksel, herkesin beğendiği bir tip ol. Hep hırs, hep düşmanlık, savaş, gözyaşı getiren ve insanlığa karşı olan anlamsız dayatmalar. Ve bu anlamsız dayatmaların peşinden anlamsızca giden insanlar. 
Düzen adamları, aptal koyun sürüsü. İnsanların şartlı reflekslerinden bıktım, hepsi Pavlov'un köpekleri gibi.

Aslında insanlığın tek suçu var o da güçlü olmaya dayalı doğa kanunlarına ve düzene kendini kaptırmaktır. Doğa ve onu yaratan tanrı bu yıkımı bizzat kendisi istedi. Ve bu yüzden de doğa yok ediliyor ve tanrı öldü, o artık kimsenin umrunda değil. Ve görüyoruz ki aslında hiçbir şeye gücü yetmeyen, yarattıklarına hakim olamayan aciz bir tanrı var.

Dünyevi hırslara kapılıp hep daha fazlasını istiyorsunuz, bunun için başkalarının da haklarını görmezden geliyorsunuz, bir şeylere sahip oluyorsunuz ancak bu sahip olduklarınız mutluluk değil yük getiriyor, sahip olduklarınız size sahip oluyor, daha fazla daha fazla sahip olmak istiyorsunuz ve her seferinde yükünüzü arttırıyorsunuz. Daima kaybetme ve ölüm korkusu taşıyorsunuz, aslında daha iyi bir yaşam değil daha kötü bir yaşam sürüyorsunuz çünkü özgürlüğünüzü sahip olduğunuz şeylere, mala, mülke, paraya veya karizma, güzellik gibi saçma değerlere devrediyorsunuz. Tüm bunlara sahip olunca kendinizi özel zannediyorsunuz. Mükemmel olmaya çalışıyorsunuz, çünkü sizden bu isteniyor, hiçbir zaman mükemmel olamayacağınızı anlamıyorsunuz, doymak bilmiyorsunuz ve hep daha fazlasını istiyorsunuz. Ve ölüm, tüm sahip olduklarınızı sizden çekip alıyor, özel olmadığınızı ve tüm bunların bir hiç olduğunu gösteriyor. O halde tüm bunların anlamı nedir? Bırakalım her şey olacağı yere düşsün.

Hayatın anlamı para mıdır? Hayat amacımız bütün gün çalışacağımız bir iş edinmek, mal mülk peşinde koşup daha iyi yaşam olarak gösterilen şeyler için çabalamak mıdır? Bir baltaya sap olmak, toplumda paramız ile saygın biri olmak veya gerekli gösterilen şeylere sahip olmak zorunda mıyız? Tüm bunları gerçekten istediğimiz için mi yoksa istememiz istendiği için mi, böyle olması gerektiği dayatıldığı için mi istiyoruz? Bunlar olmadan niçin yaşayamayalım? Para düzen tarafından ilahlaştırılıyor, hayatın anlamı yapılıyor. Koyun sürüsü insanlar da bu dayatmayı kabullenip parayı hayat amacı yapıyorlar. Bu düzeni değiştirip paranın saltanatını yıkmadıkça para her şeyi kirletecek.

Doğanın ve düzenin insanlığa karşı olduğu, insanlığın birbirine karşı olduğu bir dünya nasıl anlamlı olabilir ki? Her şey anlamsız ve o değer verdiğimiz tüm maddi dünyanın eşyaları, parası, güzelliği, gücü,
dışarıdan hoş gelen ihtişamı aslında bir hiç.

Zengin olsun fakir olsun, insanlar bu dünyanın ne kadar boş olduğundan, mutsuz olduğundan, ölümün tek gerçek olduğundan bahsediyor, bu anlamsız dayatmaların anlamsızlığını kavrıyorlar, kurdukları hayaller ile yaşadıkları hayatın alakasızlığını görüyorlar. Hayallerinde farklı bir dünya kuruyorlar ancak cesaretleri olmadığı için, sahip olduklarının esiri oldukları için eyleme geçemiyorlar ve düzene uymaya devam ediyorlar. 
Ancak her şeyimizi, tüm umudumuzu kaybettiğimizde gerçekten özgür olabiliriz ve hayatlarımız için bir şeyler yapabiliriz.

Ve insanlar tarafından konulan ve insan çıkarlarına hizmet eden, insan özgürlüğünü yok sayan kurallar.
Bir sınıfın diğer sınıf üzerindeki egemenlik aracı olan devlet ve onun yasaları,
Doğa kanunlarına tamamen ters olan ancak insanların kendileri kullanmadığı halde başkalarına karşı mücadele direncini arttırmak adına kullandığı vicdan,
İnsan egolarını tatmin etmek adına kullanılan ve yine insanların uymamasına rağmen başkalarından bekledikleri saygı,
İnsanın belki de en büyük egosu olan gurur ve gurursuz yaşanmaz kuralı,
Bir insanın çıkarına aykırı olan şeyi nitelendirdiği ayıp,
Ve aslında bu kurallara uymayan veya aynı karşılığı bekledikleri, övülmek istedikleri için uyan fakat ben bu kurallara uyuyorum, bunlar olmazsa olmaz kurallardır diyen insanlar.
İnsanlar için iyilik, aynı karşılığı görme, övülme, beğenilme ve ödüllendirmeye dayalıdır. Çıkarların çatıştığı yerde en yakın dostlar için bile iyilik biter. İyilik ve vicdan, başkaları tarafından kullanılan bir zaaftır.

Otorite, bir insanın başka bir insanı yönetmesi, kurallarını uygulatması özgürlüğün önündeki en büyük tehdittir, her emir özgürlüğün yüzünde patlayan bir tokattır. Otorite, tüm bu dayatmaların garantisidir, uygulayıcısıdır. Bir insanın başka bir insandan üstün olması, ona emir vermesi, kendine hizmet ettirmesi kabul edilemez bir şeydir. Yeryüzündeki otorite canavarlığının en büyüğü devlettir ve devlet aynı canavarlıkta şunu söyler "ben devletim, halkın ta kendisiyim". 

Doğa, düzen, kurallar, otorite kısacası her şey insanlığa karşı ve anlam kabul edilen her şey anlamsız ve değer sayılan her şey değersizdir. Hiçliği kavramak ve hiç olmak huzur getirmez ancak yüzeysel ve bir koyun gibi yaşayıp aptal mutluluğu yaşamaktansa, sorgulayıp gerçekleri kavramak daha iyidir.

İnsanların hırslarıyla gelişmeye devam eden bu medeniyet, tüm ihtişamlı görünümüne rağmen insanlığı birbirine düşman eden, insanların ruhunu kirleten, insanı doğadan uzaklaştıran, doğa kanunlarının ve düzenin insanlar üzerindeki bir yansımasıdır ve onu yaratan düzen gibi medeniyet de yokedilmelidir. İnsanlar ancak o zaman özlerine döneceklerdir.

Ölüm, yaşamında aydınlamayan insanları da aydınlatan, hiçliğe ulaştıran yegane şey, her insan bir gün ölümle aydınlanacaktır.


 Kırılma Noktası, Anarko Nihilizme Geçiş 

İnsan düşüncelerinin, hayat tarzının, hayatındaki tüm değişimlerin ana kaynağıdır kırılma noktası.  İnsanı aydınlatan, başkalarının düşüncelerinden etkilenmesi değil kırılma noktalarıdır. Kırılma noktaları, insanlara acı verse de insanların şartlı reflekslerini ortadan kaldırıp onları sorgulamaya iten bir nimettir.

Bir müslüman, bir kırılma noktası olmadan, örneğin tanrının sesini duymadığını anlamadan dünyaya dışarıdan müdahale olmadığını yani tanrının olmadığını veya dünyaya müdahale etmediğini anlayamaz.
Bir insan düzenden darbe yemediği sürece düzen karşıtı olamaz.
Bir işçi, ne kadar sınıf savaşımından bahsetseniz de işvereninden bir darbe yemeden sınıf bilincine erişemez.
Bir milliyetçi, kendi milletinden haksız darbe yemeden milliyetçilikten kopamaz.
Gururlu bir insan, gururu çok sevdiği bir insandan darbe yemediği sürece gururundan kopamaz.
Vicdanlı bir insan, büyük vicdansızlıklara uğramadan vicdansız olamaz.
İyi bir insan, doğa kanunlarının ve insanların kötülüğünü kavramadan hayatı anlayamaz.
Umutlu bir insan, hayalleri birer birer yıkılmadan umudunu kaybedemez.
Bir korkak, öfkelenmeden korkularını yenemez.
Bir insan, her şeyini veya en değerli şeylerini kaybetmeden dünyanın geçiçi olduğunu, dünyanın anlamsızlığını, ölüm gerçeğini kavrayamaz.
Ve bir insan, her şeyini kaybetmeden özgür olamaz ve isyan edemez.
Bir insan, kırılma noktaları olmadan, hayatı tanımadan asla aydınlanamaz!

Nihilizme geçişin yani aydınlanma sürecine girmenin ön koşulu kırılma noktaları yaşamak ve ikinci adım olarak sorgulamaya başlamaktır. İnsan iradesi özgür değildir, insanların düşüncelerini yaşam koşulları ve kırılma noktaları belirler. Aslında her insan doğanın verdiği rolü oynar. Sorgulama süreci sonunda gerçekler görülmeye, kurallara, otoritelere, düzene, doğaya, anlam olarak dayatılan her şeye bir öfke duyulmaya ve  kendine karşı olduğunu anlamaya, süperego yıkılmaya, özbenlik kazanılmaya, hayatın anlamsızlığı ve her şeyin değersizliği kavranılmaya başlanılır ve her şeye karşı bir hiç olunur. Üçüncü adımda ise eyleme geçmek için korkuları yenmek ve zincirleri kırmak gerekir. Korkuyu yenmenin iki yolu vardır; biri kaçıp gitmek diğeri ise öfkelenmek. Öfke tüm korkularınızı bitirir, size korkusuzca sorgulamanın yolunu açar ve eğer doğru yöne yönlendirebilirseniz –evet tek yapmanız gereken bu- öfke sizin için bir nimettir. Son adım ise fiziksel acıya karşı dayanıklılık kazanmaktır. Bunu sağlayacak olan da fiziksel acı çekmektir. Aktif nihilist olma süreci, kırılma noktaları yaşamak, sorgulamak, egodan ve süperegodan kurtulmak ve her şeye karşı bir öfke duyup hiç olmak, fiziksel acı çekerek dayanıklılık kazanmaktır. Bu süreç, kırılma noktasının ardından başlayan sorgulama sürecinde sorgulamanın ve gerçekleri görmenin getirdiği ruhsal acı ve sonrasında çekilen fiziksel acı sebebiyle sancılı bir süreçtir, kazanılan ise öz benliğini kazanan, korkusuz, kaygısız, amaçsız bir hiç, aydınlanmış bir insan olmaktır.

Kısacası süreç;

1. Kırılma Noktası
2. Sorgulama Süreci
3. Hiçlik, pasif nihilizm
4. Öfke, korkuları yenme
5. Fiziksel acı, eylemci bir aktif nihilist olma şeklinde işler.


Alternatif Ego

İnsan zihni üç katmandan oluşur. Süperego, ego, ilkel benlik. İlkel benlik her şeyi göz ardı ederek ister, ego koşullara göre bu isteği değerlendirir ve olup olamayacağını belirler, süperego ise toplumsal değerlere göre bu isteği değerlendirir ve ilkel benliğe "yapma ayıp, etme günah, yasadışı, etik değil, hoş görülmez" diyerek ilkel benliğe karşı çıkar. Alternatif ego ise süperegonun zıttıdır, kural tanımaz ve vahşidir. Bir aktif nihilist, egodan ve süperegodan arınmış, alternatif egosunu ortaya çıkarmıştır. Bunu sağlayan da kırılma noktası ve sonrasında sorgulamaktır, her şeye karşı öfke duymak ve hiç olmaktır.
Anarko Nihilizm


Nihilizm, insanın aydınlanmasıdır, mücadele de dahil her şeyin anlamsızlığını ve değersizliğini kavramak, bu dünyanın bir bok çukuru olduğunu, her şeyin aslında bir hiç olduğunu anlamaktır. Doğa kanunlarının, otoritelerin, yasaların, ahlakın ve var olan tüm kuralların, varsa tanrının insanlığa karşı olduğunu anlamak, dünyadan medet ummamak ve insanı köleleştiren her şeyden, korkulardan, dünyevi kaygılardan, arınmaktır. Erdem, gurur, vicdan ve saygının insanların çıkarlarına hizmet eden ikiyüzlü uydurmalar olduğunu bilmektir. Nihilizm, her "şeye" karşı olmak, HİÇ olmaktır.

Nihilist insanın tek gerçeği kendisidir ve en önemli gerçeği kendi parçası olan ölümdür. Ölüm onun için mutlak hiçliğe ulaşmaktır. Nihilist için umut, işkenceyi uzatan bir kötülüktür. Nihilist dünyevi çekişmeleri gülerek izler, her şeyin kendine karşı olduğu anlamsız bir dünyada amaç gütmez, sahip olmak, gelişmek onun için anlamsız ve gereksizdir. Nihilist insan "öz"dür, sadedir, egolarından ve her şeyden arınmıştır. İnanç, gerçeği bilmek istemeyenlerin inandıkları şeylerdir. Nihilist, daima şüphecidir ve gerçek olarak sunulan hiçbir şey onun için doğru değildir.

Peki neden bireycilik? Nihilist insan için tek gerçek kendisidir, her şey ona karşıdır ve nihilist eğer mücadele ediyorsa kendisi için mücadele eder. Doğa kanunlarının ve düzenin kendine karşı olduğu, her şeyin aslında bir hiç olduğu bir dünyada mutluluk ve huzur bulamayacağını bilir, onun için huzur varsa, bu isyandadır. Mücadele onun için anlamsızdır, bir nihilist için mücadele bireysel öfkesi adına kendine karşı olan her şeyle mücadele etmek ve yıkmaktır.

Bir nihilist niçin öfke duyar? Evet bir nihilist dünyadan medet ummaz ve dünya onun için bir hiçtir ancak bu onun güzel bir dünya isteği olmadığı anlamına gelmez. Ve elbette bunun gerçek olmayacağını bilir. Onun öfkesi, her şeyin kendisine karşı olduğu kirli ve değersiz bir dünyada yaşamaktır.

Bir nihilist sevemez, sevgiye değer vermez düşüncesi yanlıştır. Bir nihilist de sever ve eğer severse onun için sevgiden başka bir değer yoktur. Nihilizmin tepkisi insanlığa ve insanlığı kirleten medeniyet, doğa kanunları ve düzenedir.

Huzur ve dünya birbirine ne kadar uzaksa huzur ve hiçlik de o kadar uzaktır. Huzur arıyorsanız, nihilizmden uzak durun. Zaten huzur bulamayacağınızı siz de biliyorsunuz. Huzur diye bir şey yoktur ancak nihilizm bir "HİÇ" olarak "HER ŞEYE" rağmen yaşamayı ve savaşmayı bilmektir. İsyan ve öfke HİÇ'in güç kaynağıdır.

Kötüleri güce iyileri hiçliğe mahkum eder doğa. Peki neden güçlü olmak için kötü olmuyoruz? Doğa kanunlarına ayak uydurmuyoruz? Kahpe dünyanın kahpe kurallarına göre oynayan da bizzat kahpedir. Ve ölüm, her insanı aydınlatan, her şeyin hiç olduğunu gösteren yegane şey. Ölüm bir hiç için hiçbir şey, dünya saltanatı olan içinse yaşarken bile ölüm korkusuyla onun özgürlüğünü elinden alan dehşet verici bir son.

Bu "HİÇ" ve "HER ŞEY"in savaşı ve ne hiç her şeyi yokedebilecek ne de her şey hiçi. Ancak hiç asla zarar görmeyecek, kural, vicdan tanımadan, kaybedecek bir şeyi olmadan saldıracak ve her şey bir gün herkesin nefreti haline gelecek, herkesin gözünde hiçleşecek.

İnsanlık için güzel bir gelecek yoktur ve asla da olmayacaktır. İnsanın hırsları daima doğadaki güçlü olma hırsıyla beslenecek ve bir gün insanlık kendi kurduğu medeniyeti ve içinde yaşadığı doğayı yok edecektir. Bu açıdan, anarko nihilizmin zaferi mutlaktır. Ancak yıkım daha güzel bir dünya getirmeyecektir, yıkımın tek getirisi işkenceyi bitirmek olacaktır.

Anarko nihilizmde hiçlik, doğrudan hiçlik bilincine ulaşmak ve hiççilik olarak ikiye ayrılır. Tasavvufi öğretilerde olduğu gibi hiçlik, maddi dünyanın ve benliğin ortadan kalkmasıyla beraber maddi dünyanın ötesinde, yani sonsuzlukta ve hiçlikte öze dönüş ve tanrı ile bir olmakla beraber bir ölüm ve idea dünyasında ebedi hayata adım atmaktır. Bu bilinci yaratan ise ilahi bir aşktır. Hiççilik ise, hiçlik bilincine ulaşamayanlar için benimsenebilecek ve hiçlik bilincinin ürettiği bir öğretidir ve maddi dünyanın ve benliğin eleştirisi ile beraber felsefi ve maddi yıkımını temel alır. Felsefi yıkım, benliğin yarattığı değer yargılarının, dünyevi düzenin ve geri kalan her şeyin bilinçsel anlamda aşılması ve yıkımıdır. Maddi yıkım ise hiçliğin maddi dünyaya karşı yarattığı öfkenin bir dışavurumu ve bireysel terör odaklı eylemlerle beraber maddi dünyayı ve insanı hedef alan gerçek bir yıkımdır.

Meşru olmayan düzende düzene vurulacak her darbe meşrudur. Hiçliğin savaşımı maddi dünyanın ve benliğin her şeyine karşıdır. Çünkü maddi dünya güçlülerin ve kötülerin ve hiçliğin dünyasıdır, benlik ise onun şeytanıdır. Yaşayan ve benliği olan herkes ve maddi dünyadaki her şey kötüdür. Anarko nihilizmin yıkım projesi madde ve benliğin felsefi yıkımı ile birlikte kaos yoluyla maddi yıkımdır.

“Ben bir hiçim, yasalarınızı, var olan tüm kurallarınızı, düzeninizi, otoritelerinizi, ahlakınızı, tanrınızı, iyilik ve vicdan masallarınızı tanımıyorum. Bu kirli dünyanızdan iğreniyorum, güzel olan, çirkin olan her şeyi yok etmek istiyorum. Dünyanıza dair hiçbir umut beslemiyorum, sadece ve sadece bu kirli dünyayı, tüm bu saçmalıklarınızı yıkmak için yaşıyorum.”

Yıkım Projesi

Her aktif nihilist, yıkım projesinin bir aktivistidir.
Yıkım projesinin bir amacı yoktur. Nihilist insanın mücadelesi, kendine karşı olan her şeyi bireysel öfkesi adına yıkmak ve ölerek mutlak hiçliğe ulaşmaktır.
Yıkım projesinin lideri ve kuralları, belirgin eylem teknikleri yoktur.
Yıkım projesi bir örgüte mal edilemez, bireyseldir.
Yıkım projesinin vicdanı yoktur, esas olan her ne şekilde olursa olsun yıkmaktır.
Yıkım projesinde bilim araç olarak kullanılabilir.

Anarşist nihilizmin zaferi mutlaktır ve bunu savunucuları değil, diğer insanlar gerçekleştirecektir. Medeniyeti yıkacak ve insanlığı yok edecek olan egolar ve hırstır, insanlığın ta kendisidir.

Varlık (Madde ve İdea, Varoluş ve Öz)

Varlık madde ve ideanın, varoluş ve özün karşıtlığının birliğidir. Bu birlik tanrıdır ve tanrı her şeydir. Tanrı hem maddi ve sınırlı olanın varlığında hem de maddenin ötesindeki hiçlikte yani özde ve sonsuzdadır.

Maddi dünya diyalektik materyalizmin açıkladığı maddi yasalarla şekillenir ve insan da benliğiyle maddenin bir parçasıdır. Öz ise maddenin ve benliğin aşılmasıdır, maddi varlığın aksine hiçliktir, tanrıdır,  sonsuzluktur ve ezeli ve ebedi olandır.

Hiçliğin yasaları maddenin ve benliğin yasalarının zıttıdır, maddenin ve benliğin her şeyine karşıdır. Ve varlığın madde ve idea yani varoluş ve öz karşıtlığı temelinde diyalektiği bir bütündür, bu bütün ise tanrının ta kendisidir. Yani varlığın tamamı ve her şey tanrıdır.

Tanrı sonsuzdur, her şeydir, her şeydedir ve bir bütündür. Sonsuzluk hiçliktir ve hiçlik her şeyden bağımsız ve sınırsız, ezeli ve ebedi ve sonsuz bir bütündür.

Hiçlik yüce ve yüksek bir ruhtur, ruhun maddeyi ve benliği aşması ve yüce olana ulaşmasıdır. Hiçlik ölümdür ve ölüm ile gelen gerçek ve sonsuz yaşamdır. Hiçlik, tüm soruların cevabı ve varlığın özüdür.

Bu bir takıntı ve delilik. Sana göre delilik, bana göre hiçlik. Endamımız çift, sûretimiz çift, ruhumuz tek, sen ve ben. Sen ve ben, ne sen varsın  ne de ben, bir olmuşuz aşk elinden.

Ölüm

Varoluşun bittiği yer ölümdür ve ölüm öze dönüştür. O öz tanrıdır ki o maddenin aksine sonsuz, ezeli ve ebedi olandır, hiçliğin ta kendisidir. Ve siz ayak takımı, öldüğünüzde taptığınız maddenin ve benliğinizin bir hiç olduğunu görerek tanrının mutlak adaletinde hor gördüğünüz bir karınca gibi ezileceksiniz.

Bir nihilist için ölüm korkulacak bir şey değildir, çünkü onun kaybedecek bir şeyi yoktur ve o maddi dünyadan ve benliğinden sıyrılarak yaşarken ölmüş ve tanrı ile bir olmuş bir hiçtir, o her şeyin anlamsızlığını kavramıştır, dünyadan ayrılmak gibi bir korkusu yoktur, ölüm onun için bir kurtuluştur, mutlak hiçliğe erişmektir. Ve ölüm, tüm insanları elbet aydınlatacak olan yegane şeydir.

Murat UZ